Grup Tarihçesi

 

Çağlayan Örge, Mine Dumanoğlu’nun birkaç yıl önce yan Flüt dersleri alıp sonrada bu müzik aletini kutusunda dinlenmeye bıraktığını öğrenmişti.

Hemen bunun nedenlerini araştırmaya başladı, ve sorunun yan flüt denen aletin büyüklüğü, ağırlığı ve çok fazla delik, kapak v.s. içermesinden kaynaklandığı sonucuna vardı.

Bu durum karşında Mine'ye daha küçük, hafif ve yalnızca altı deliği olan, adına ( Irish Whistle) denilen aleti çalmayı önerdi.

Mine'ye ilginç gelen bu alet ile birlikte Galaturka grubunun ilk çalışmaları başlamış oldu. Çağlayan, nota okuyup yazmaktan sadece kendine yetecek kadar anlıyordu. Mine ise okuma-yazmayı bal gibi biliyordu. Bu yüzden ilk olarak Çağlayan’ın daha önceki müzik grup çalışmalarından bir gün birilerinin işine yarar diyerek biriktirmiş olduğu notaları okuyarak başladılar.

Tam bu sıralarda Kadıköy dolaylarında bir Kafe doğmuştur. Onok Bozkurt yönetimindeki bu mekan bu üç meraklıyı bir araya getirivermiştir aniden.
Onok'un Klasik,Akustik gitarı ve enteresan sololarıyla renklenen grup, öğrenilen parçaları düzenli olarak her cumartesi kafe sakinlerinin beğenisine sunmaya başlamıştır.


Grup, kafe sakinleri üzerinde uyarıcı etkiler yaparak  müşterilerin uyumlu bir sirkülasyon oluşturmasını sağlayarak dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştır artık.

Tam bu sıralarda kafe’de servis elemanı olarak işe koyulan küçük bir kız ortalarda dolaşmaya ve Mine'nin flütlerine karşı (İrlanda flütleri Nasrettin hocanın kazanları gibidirler zamanla çoğalırlar Re ile başlanır sonra Do su,Sol ü Fa sı v.s o da yetmez kalın Re,Kalın Sol,Blok Flüt üreyip giderler) karşı konulmaz bir yakınlık beslemeye başlamıştır. Bunu fark eden Mine bir gün kafe’nin arka odalarından birinde Feride ile flütleri buluşturur.

Grup bu tanışmanın devamında Ferideyi sırasıyla servis dışında, servis arasında hatta servis sırasında flütlerle flört ederken görmeye başlamıştır.

Müzikal açıdan Feride, nota bilmemekte ve bu konuda tutarlı bir biçimde uzlaşmaz bir tavır sergilemektedir.

O, daha çok papağan psikolojisini andıran birtakım dürtülerden yola çıkmakta, çevreden yayılan bir müzik yada bir müzik aleti varsa ve hoşuna gidiyorsa önlenemez bir aynılama arzusuna kapılmaktadır.

Bu nokta daha sonraları Mine'nin sırasıyla Mandoline,(Feridenin yakın takibi ile),diğer telli çalgılara ve melodikaya yönelmesinde başlıca etkenlerden biri olmuştur.

       

Bu amansız takip, dünyadaki müzik aletlerinin çokluğu sayesinde Feridenin bir süreliğine akordiyon ve sonrasında Çağlayanın yaptığı Elektrikli Fiddle (Kemanın entelektüel olmayan hali) diyebilebileceğimiz bir alete yönelmesi sayesinde yavaş yavaş son bulmuştur.

        

Grup bir araya geldiğinin ilk yaz mevsiminde (2002), Feride henüz resmen gruba katılmamış ve okul sınavları ile mücadele etmek zorunda kaldığı için, üç kişi olarak varlık gösterdi.

Ellerideki tüm müzik aletlerini ve hantal ses düzenlerini (iki Gitar Amfisi) Onok Bozkurt'un Şahin'ine yükleyip yollara koyuldular. Bu yolculuğun amacı başlangıçta bir yerlerde çalmaktan çok bir arada olup yeni parçalar çalışabilmekti.

İlk olarak Erdek'te geçen yılların yıkıcı etkisine inatla karşı çıkmaya çalışan bir otelde(Pınar otel) gündüzleri çimenlere ayak vurarak ritm kazanmaya çalışan grup, akşamları çeşitli zaman dilimlerinde keltik müziğin insanlar üzerinde ne tür etkiler yaptığını araştırmaya koyuldu. Ancak insan sayısının azlığı bu konuda istatistiksel güvenilir verilere ulaşmalarına engel oldu.

İkinci olarak Bodrum Güvercinlik dolaylarında “Hasan'ın Yeri ” adlı açık hava balık lokantasında deneme çalışı yapan grup keltik müziğin bir çeşit fantastik ve egzotik kontrast ikilemi yaratması dolayısı ile balık ve rakı eşliğinde de çalınabilindiğinin farkına vardı ve oracıkta Bodrum'un değişik mekanlarından gelen çalma tekliflerini değerlendirmeye başladı.

 

Sırasıyla Gümbet,Gümüşlük(Limon Kafe ve Eklesia),Ortakent dolaylarında çeşitli mekanlarda güneşin batışını etnik ezgilerle süsleyen grup, bir süre sonra Bodrum'dan hiç ayrılamayacaklarmış psikolojisine kapılarak ani bir kararla Bodrum-Datça feribotuna atlayarak yeni maceralara yelken açtı.

Datça yarımadasına ulaşan grup müziklerini antik çağların sonsuz derinliğiyle Knidos'ta buluşturma amaçlarından müze ücretlerinin çok pahalı olması dolayısı ile vazgeçerek yollarına devam ettiler.

Tüm Datça yarımadasını bir yerlerde müzik yapmak arzusuyla yanıp tutuşan grup umutsuzluğa kapılmaya başladıkları bir anda kendilerini Hayit Bükü adlı şirin bir limanda buldular. Burada yaptıkları kısa koklama turundan sonra bir çay bahçesine oturan grup, o andan sonraki davranış ve iletişim tarzında devrim yaratacak nitelikte kararlar aldılar.

Artık grup, müzik yapılması ve biraz da para kazanılması olası yerler aramak yerine yalnızca kendilerine sıcak ve samimi gelen ortamlarda yiyecek ve çadır kuracak bir yer dışında hiçbirşey istemeden müzik yapmaya çalışacaktır.

Bu, ortam yoklama ve koklama stratejisi ile arayışa geçen grup kısa bir araştırma turundan sonra "Ortam Restoran" adlı mekanda karar kıldılar ve biraz çekingen duygularla patavatsızca tekliflerini sundular.

Bu ani teklif karşısında kayıtsız kalamayan “Ortam Restoran” sakinleri (sakin oldukları pek doğru değil çünkü çok yoğun ve çalışkandılar) güzel ortamlarını ve yemeklerini bu müziksever grup ile sahilde akşamüstleri kumlar üzerine kurulan sofralarda müşteriler ve meraklı yöre halkı ile paylaştılar.

Bu güzel deneyim doğrultusunda yeni yerlerde yeni insanlarla tanışma heyecanına kapılan grup her gittikleri yerde en fazla üç gün kalmak gibi bir karar alarak bu güzel koydan ayrıldı.

Sonra sırasıyla Turunç,Marmaris İçmeler,Dalyan, Kaş,Olimpos dolaylarında çeşitli mekanlarda güzel dostluklar,yemekler ve müzik eşliğinde hoş vakitler geçirerek yaz tatillerini değerlendirdiler.

İstanbul’a döndüklerinde ilk yaptıkları iş müzik yapma arzusuyla dolmuş ,hatta taşmak üzere olan Feride'yi ani bir teklifle gruba katmak oldu.

Yaz tatili boyunca yaşadıkları tecrübelerden faydalanmak isteyen grup, aynı ortam koklama yöntemini benimseyerek Galata Kulesi dolaylarında Enginar Kafe'de çat kapı çalmaya başladılar.

Grup Mine’nin MD(Mini Disk)'i aracılığıyla bu dönemden başlayarak iyi kötü ne çalıyorlarsa kaydetmeye ve bunları geçmişin taze anıları olarak bir araya toplamaya başlar. 

Bu arada belki yazın güney sahillerinde geçirdikleri güzellikleri Feride ile paylaşmak, belki de kışın ortasında bir kaçamak yapabilmek arzusu ile ilk önlerine çıkan uzunca bir tatilde Olimpos yollarına düşerler.
Oldukça soğuk hatta dondurucu bir iklimde Olimpos'un yerlileri ve grup elemanları gibi çeşitli şehirlerden kaçıp gelen küçük bir grup maceraperest ile birlikte akşamları ya gürül gürül yanan sobanın etrafında yada dayanılabilir kadar soğuksa dışarda yanan kamp ateşinin etrafında her zamanki gibi müzikli saatler geçirdiler.



Güzel geçen bu dönemden sonra
Kadıköy Gitar Kafede sürekli çalmaktan yorgunlaşmaya başlayan grup zamanla iç çekişmelerin pençesine düşmüş, Çağlayan'ın doymak bilmez heyecan ve yenilik arayışları yüzünden grup elemanları ve özellikle Onok üzerine uyguladığı çok çalışmak çok çalmak gerektiği doğrultusundaki baskılar yavaş yavaş Onok ile Çağlayanın yollarını ayırmaları sonucunu hazırlamıştır.

Grup, bu olaydan sonra daha sade ama sportif bir ivme ile yoluna üç kişi olarak devam etti.



Mahalle panayırı,mahalle ortaokulu, açıkhava düğünü ve buna benzer mekanlarda çalmaya başlayan grup, Çağlayan’ın ev yapımı geliştirdiği elektronik donanım (Mikser, Ekolayzer,çeşitli güçte ve büyüklükte pilli pilsiz ses düzenleri) sayesinde her koşul ve mekanda rahatlıkla çalabilecek,kayıt yapabilecek teknik imkanlara kavuşur.
Bu olanaklar sayesinde grubun eski ve yeni performanslarını bir araya topladıkları ve adını da "Oradanburadan"koydukları bir çalışma yaparlar.

Gelmekte olan bahar ve yaz ( 2003 ) ,grubu kırlara, açık alanlara ve denize davet eder. Tünel’de bir kafede bir süre çalan grup Bursa Uludağ Üniversitesindeki şenliklerde çaldıktan sonra bütün müzik aletlerini toplayıp Olimpos (Antalya) yoluna koyulur.

Bu yolculuğa dört tekerlekten yoksun olarak çıkan grup, ağır ve kalabalık müzik aletleri yüzünden güneyde dolaşmak yerine çok sevdikleri Olimpos'da bir süre kalmayı tercih eder. Yaz boyunca sırasıyla Olimpos,Kaş,Kalkan,Gümüşlük, İstanbul, Kalkan, Olimpos gibi bir rota izleyerek hemen hemen hergün müzik yapma fırsatı buldular.

Olimpos, grup elemanları için her zaman rahat edilen bir yer olmuştur. Oracıkta tanışılan Müzik insanları ve İstanbul'dan katılan Müzisyen tanıdıklar sayesinde genişleyen grup herkesin kendi payına güzel akşamlar geçirmesine vesile oldu.


        
        
  

 Resimdeki sıra ile Erdal,Nevin,Aslı,Richard altta Ömür,Taner,Kemal,Ateş çeviren Olcay en altta Şımarık ve sondaki portakallar ise fotoğrafı çekilemeyen ama yapılan müziğe katkısı olan herkesi temsil etmektedir.

Yaz bittiğinde grup İstanbul'a kesin dönüş yapar ve herkes doğal sorumluluklarına doğru ister istemez yönleniverir.
Mine, bir Yayınevinde yoğun çalışmakta, Feride derslerini okumakta, Çağlayan ise ipe sapa gelmez bir sürü projeyle uğraşmaktadır ve grup birlikte sürekli çalamamanın hüznünü yaşamaktadır artık.

     

Bu sırada Nevin, İstanbul Metrosunda çalma fikrini ortaya atar.  İlk anda biraz tedirginlik yaratan bu fikir kısa zamanda grup elemanlarında bunu denemeliyiz gibisinden bir merak haline dönüşüverir.
Daha önceden metroda müzik yapılmıştır. Nevin'in Ukraynalı eşinin ağabeyi İgor Lisov izin alıp tahta yan flütünden yayılan ortaçağ ve klasik müzik melodileri ile İstanbul Metrosunu ve onun yolcularını çoktan buluşturmuştur bile.
Galaturka ekibi her zaman oldukları gibi biraz ürkek,biraz çekingen ama bundan rahatsızlık duymak yerine insani bir heyecan ve tatmin duygusu çıkarabilen bir tavırla çeşitli metro istasyonlarında müziklerini uygulamaya koydu.

  

Sonuç, grubu tahminlerinin (pek tahmin yaptıkları söylenemez doğrusu) ötesinde bir konuma yerleştiriverdi . İstanbul insanı bu biraz uzaydan gelmiş ama bir şekilde bizden birileri gibi de gözüken grubu belki de kelimenin tam anlamıyla bağrına bastı.

   

Çaldıkları her istasyonda yolcuların, meraklı,biraz şaşırmış, biraz "evet sanki sonunda bizim de gündelik hayatımızda artık birşeyler değişiyor"duygusuyla yüzlerinde oluşan tebessüm ve mutluluk ifadesinin tadını çıkarmaya başladılar. Önlerine açtıkları bir mandolin kabının içine gönüllerden koparak atılan paralar sanki para değil de karşılıklı bir teşekkürün ve duygusal bir değiş tokuşun ifade şekli oluverdi.
Ayrıca çok güzel, zevkli ama bir o kadar da tatlı bir yorgunluk veren bu iş, iki belki üç saatlik bir çalış sonrasında onlara Taksim'de diledikleri gibi güzel bir yemek yeme ve biraz da ceplerine harçlık birşeyler koyma olanağını sağladı.

 
Metrodan Küçük Bir Klip

Metroda yada sokakta ya da beklenmedik yerlerde müzik yapmak genellikle hem çalanlarda hem dinleyenlerde bir çeşit büyülü atmosfer yaratıyor, daha doğrusu belki de tam tersi büyülenmişcesine yaşadığımız bir atmosferden çıkıp hayatı daha basitçe ve gerçekçi bir gözle kavramamıza ve bundan zevk almamıza neden oluyor. Bu duygularla yüklü grup elemanları göz açıp kapayıncaya kadar bir aylık izinlerini kullandıktan sonra yeni fikirler geliştirmek amacı ile metroda çalmaya bir aylık bir ara verirler.


Bu arada grup, yaz günlerinde birlikte oldukları arkadaşların katılımı ile İstanbul'da da genişleyip daralabilen (Akordiyon gibi),  bir ekip ile çalışmalarını sürdürmeye başlamış özellikle de sakallı ve güzel gitar çalıp şarkı söyleyen bir genç olan Ömür ile sürekli beraber çalmaya başlamıştır.

    

Metroda çalmak gruba bir miktar da olsa tanınma olanağını vermiştir. Ünlü ve tanınmış olmak gibi kaygıları olmayan grup bu arada bir TV bir de radyo programında yer almış, amatörlüklerini olanca açıklığı ile sergileme olanağına kavuşmuşlardır.

 Bu tanınmışlık sayesinde çeşitli sıradan ve de sıradışı tekliflerle karşılaşıp bunlardan yalnızca sıradışı olanları değerlendirmeye çalışmışlardır. Bunlar Bir Tiyatro oyunu açılışı,bir okulda öğle yemeği müziği, bir başka okulda yılbaşı partisi, dernek yararına sokakta bir açılış, dondurucu soğukta Galata kulesi önünde bir şenlik, bir deri ve aksesuar fuarında orta müziği, sahnedeki müzisyelerin seyircilerden daha kalabalık olduğu bir sanat evi konseri, bazı okul konserleri ve bir bankanın yemekhanesinde öğle menüsünde keltik ezgiler gibi etkinlikler olmuştur.

Bu etkinlikler sırasında ve 2003 yazında biriktirilen kayıtlardan seçtikleri bir dizi şarkıyı Olimpos 2003 adlı bir derlemede topladılar. 



Bu arada Metroda ikinci kez çalmaya başlayan grup aynı zamanda Cihangir'in şirin kafelerinden biri olan Kahve 6'da her cuma düzenli olarak karın tokluğu, güzel arkadaşlıklar ve müzik sevgisi adına çalmaya başladı.

 

Bu şen şakrak ortam gruba sanki kendi evlerinin bahçesindeymişler gibi müzik yapma olanağı tanımıştır. Çevreye yayılan amatör elektrik dinleyicilerde "eve gidip anneannemin mandolinini akort etsem mi acaba" ya da "şu flütleri bende bal gibi üfleyebilirim" gibisinden duygulanmalara neden olmuş ve grup amatör, katılımcı ve meraklı bir arkadaşlık ortamında geleceğe daha bir umutla bakmaya başlamıştır.

Pazar Buluşmaları

 Grubun bu enerji ile icat ettiği yenilik "bahar geldi koşalım kırlara bayırlara" kampanyasıdır.Bu amaçla her pazar günü İstanbul'un değişik park,bahçe ve kırlık yerlerinde buluşulup bilgi,beceri ve enerji alışverişi yapılmaktadır.



 

Grubun her yıl katılmaktan mutlu olduğu Geleneksel Arnavutköy ve Bursa Uludağ Üniversitesi şenlikleri.

 

 

2004 yazının gelmesiyle birlikte İstanbul'dan kaçma planları yapmaya başlayan grup, bir önceki yazın araçsız gezme çilesini tekrar yaşamamak için bordo renkli bir Kartal temin edip, Feride'nin sınavları biter bitmez yola koyuldular. Metroda çalmanın verdiği fikirle, kafe ve barlarda çalmak yerine açık havada çalmanın daha özgür olacağını hisseden grup, 2004 yazı için bambaşka bir projeyle yola koyuldular. Hedef  örenyerleri, açıkhava müzeleri ve sokaklardı.... 

2004 yaz maceramızı Feride'nin ağzından dinleyelim..

 Uzun bir aradan sonra merhaba. Yola çıkışımızın 1. ayını tamamladık. Gidip gördüğümüz yaşadığımız şeyleri sizinle paylaşmak istiyoruz.

İlk durak Çanakkale oldu. Belediye ile konuşmaya gittik fakat şansımız çok iyiydi ve halkla ilişkiler müdürü Tunca bey her işimizi şipşak hallediverdi, akşam kendimizi meydanda çalarken bulduk.

Çanakkale'den yirmi dakika uzaklıktaki kamp alanımız, evimiz ve muhteşem kartalımız..

 

İlk antik kent teşebbüsümüz de başarıyla gerçekleşti. Troia'nın içinde yaptığımız dinleti,kazı ekibinin katılımıyla çok eğlenceli geçti

Anlatılan hikayeler orada yaşayanların Troia'ya bağlılıklara bizi çok etkiledi.

 Atın içinde polka çalmanın zevki de bir başka...

Bir sonraki durak, güzel bir feribot sefasından sonra, Bozcaada. Bozcaada'da belediye ve kaymakam ziyaretlerinden sonra kale önü için izin aldık. Güzel bir kamp yeri bulduktan sonra kurulduk ve çaldık. İnsanların tepkileri çok güzeldi, dans ettiler eğlendiler. 

  

Bizi akşamları yalnız bırakmayan sevgili minik dostlarımız Cem, Nihan, ve Serhatcan'a buradan öpücükler.

   

Ertesi gün bu sıcakta ne yapacağız derken Rengigül sanat galerisinin ağacı bizi kurtardı. Orada minik dostlar edindik, mandolin çaldık resim yaptık
Bir hafta ada keyfimizden sonra ayrılmak çok zor oldu, hele bizi elinde mandoliniyle iskeleden uğurlayan küçük bir kız olunca daha da zordu.

Yolumuza devam edip, halamların Altınoluk'taki yazlığına geldik. Burada garip nedenlerden dolayı izin alamadık ve bir hafta aile saadeti yaşadık. Evin bahçesinde eğlenceli bir konser vermeyi de ihmal etmedik

Haritayı izleyerek bir sonraki durak Burhaniye oldu. Şirin bir yer, hemen iznimizi alıp İskele mahallesi diye küçük bir kasabasında çalıverdik. Arabada yatmayı planlarken, Olimpos'dan bizi tanıyan bir hayranımızın konukseverliği ile geceyi ev rahatlığında geçirmek buranın bir sürprizi oldu.

Çok merak ettiğimiz ve çalmak için sabırsızlandığımız Ayvalık ve Cunda Adasında sıra. Ayvalık'ta izin için çok uğraştık ama uzadıkça uzayan oraya,buraya,şuraya yüzünden bezdik. Cunda Adasında ise bir cennet kamp bizi beklermiş meğer. Ada kamp.Herkese tavsiye edilir. Gittiğimizde kasamız biraz yetersiz olduğu için çalalım, burada kalalım dedik. Oluru aldık. İşte kamp yerimizde öğlen halimiz.

Ve akşam sıradışı atmosferinde dinleti .Turistlerin çoğunlukta olduğu bir yer. Çok sevdik,sevildik ve güzel dostluklar kurduk.

  

Oradan ayrılmak da çok zor oldu. Ama bizim için artık her zaman kapılarının açık olduğunu bildiğimiz bir yer edinmiş olduk. Sizlere gece kamptan görünen bir manzara.

Dağ ve deniz eşliğinde uzun bir yolculuktan sonra Foça'ya vardık. Kendi halinde tarzı olan bir yer fakat kamp yeri sıkıntısı var. İzin için belediye başkanına gittik,sanatsal olayları desteklediği için iznimizi 10 dakika içinde aldık. Akşam çalacaktık ama kalacak yerimiz hala yoktu.Ama bizim kartal ne güne duruyor diyerek içimiz rahat. Sahil yolunda çalma mekanımıza gittik başladık, çok güzel zaman geçirdik

 

Sonra bir bayanın ısrarı üzerine arkadaşının mekanında çalmaya gidip ,kalacak yer problemimizi de hallettik.

Foça da bitti,yola devam...

İzmir'e geldik, büyük bir şehir. Mine'nin teyzeciği bize sıcak evini açtı,hatta 4 gün boyunca yedirdiği güzel yemekleriyle bize kilo aldırttı. Koyulduk İzmir'de nerede çalsak diye düşünmeye. Konak Belediye'sine gittik ve bize çok yardımcı oldular. Sevgi yolu diye şirin bir yol için izin aldık.

Yalnız gündüzleri açık olan sokakta, gece çalamadığımız için bir de Kıbrıs Şehitleri Cadde'sinde çalabilmek için izin aldık.

   

Burada insanların ilgisi çok oldu. Biz de mutlu olduk tabii. Bu arada Kızlarağası Hanı'nın dernek açılış organizasyonuna katıldık. İzmir'in tüm gazetelerinde çıkmakla kalmayıp, Cumhuriyet'in arka sayfasında renkli ve güzel bir haber konusu olduk

Ve tekrar yollara düşerek Karaburun'a geldik. Burada da sakin bir kamp yerinde iki gün tatil yapıp Çeşme'ye geçtik. Fakat Çeşme'yi beğenemedik ve devam ettik. Kuşadası'na geldik. Şehrin içinde alışılmışın dışındaki sakinlikte bir kamp yeri bulduk, çok şanslıydık. Çalıştık, dinlendik, geceleri de çaldık. İşte dağınık halimiz.

  

Akşam kale içinde çaldık keyfimize diyecek yok doğrusu.
Burada da insanlar çok ilgi gösterdi, elektirik alabildiğimiz için tam bir dinleti oldu.

Çalmadığımız zamanlarda yapacak birşey bulamadığımız Kuşadası'nda 3 gece kaldıktan sonra, Çağlayan'ın annesi ve kardeşiyle buluşmak üzere Bodrum'daki dayısının evine doğru yola çıktık. Bodrum'a gitmezden önce Didim'e uğradık ancak kalabalığına dayanamayıp burayı pas geçtik. Ancak Didim Akbük'ten Bodrum'a giden orman yolu gerçekten görmeye değerdi.

Bodrum'da Gündüz Amca ve Ayla Abla'nın evinde oldukça uzun kaldık. Burada izin almak pek kolay olmadı ve sonunda başardık ve gündüzleri çarşı içinde, akşamları da sahil kenarında çalmaya başladık. Buralarda çekilmiş hiç resmimiz yok ama Oasis alışveriş merkezinde (burası da 3. çaldığımız yer) Çınar'ın çektiği birkaç fotoğraf var..

 

Çağlayan'ın ve kardeşinin doğumgününü aileyle birlikte geçirdikten sonra üzülerek Ayla Abla, Gündüz Amca ve kara kızları Naz'ı da geride bırakarak Olimpos'a doğru yola koyulduk.

 

Olimpos'la ilgili anlatacak yeni birşeyimiz pek yok. Bizden hemen sonra Elif, Serkan ve Ömür'ün de gelmesiyle sahnede 5 kişi çaldığımız ve yine etraftaki diğer dostlarımızın da ritimleriyle ve danslarıyla bize katıldığı eğlenceli ve müzik dolu geceler yaşadık.

 

 

  Artık yorulmuştuk. Anlaşmazlıklarımız ve kavgalarımızdan sonra zorla da olsa devam ettirmeye çalıştığımız grubumuzun son günlerini yaşıyorduk. Daha fazla yıpranmamak ve en azından güzel ayrılabilmek için eve dönmeye karar verdik. Tabii ki, 1 günde dönmemiz mümkün olamayacağı için dönüş rotamızı Dalyan, Turunç, İzmir, Altınoluk ve İstanbul olarak belirleyerek yola koyulduk... 

İki gece Dalyan'da kaldık. Müzik yapmadık. Dinlenelim dedik ve İztuzu'na gidip, çamurla oynadık, denize girdik...

Dalyan'dan Turunç'a geçtik ve 1 gece Özcan'ın kafesinde 1 gece de kartal yuvası şeklinde Turunç'un tepesine kurulmuş olan Dionysos adlı otelde çaldıktan sonra İzmir'e geçtik.

 

İzmir'de Sevgili Aykut'un babaannesinin evinde 2 gece kaldıktan sonra, Altınoluk'a doğru ilerledik.

Aykut, bizi doyururken...

İzmir'de küçük bir kafede çaldığımız akşam üstü...

Altınoluk'ta Ömür'ü babsının yanında bıraktık ve son gecemizi de Ferideler'in yazlığında geçirerek İstanbul'a evlerimize geri döndük...

İstanbul'a döndükten sonra bir süre görüşmemeye karar verdiysek de, aniden çıkan iki iş teklifine hayır demeye gönlümüz elvermedi ve son olarak birlikte çaldığımız iki yer, ne tuhaftır ama yine oldukça sıradışı iki etkinlik oldu.

Gloria Jean's in Bağdat Caddesi'ndeki açılışında 3 gün boyunca çaldık !!! Ne enerjiydi ama..

Ve son olarak da Sokak Hayvanları yararına yapılan bir buluşmada !!!! Ve bu son birlikte çalışımız oldu, en azından Galaturka adıyla...

Böylece, dolu dolu yaşadığımız ve birlikte inanılmaz projeler gerçekleştirdiğimiz 3 senenin ardından Galaturka grubunu resmi olarak dağıtmaya ve yollarımızı en azından müzikal anlamda ayırmaya karar verdik. (2004 Kasım)